Ata, Mustafa Y. (2016) İstatistiksel Danışmanlık Üzerine Seçme Yazılar

İstatistiksel Kanıtla Mahkumiyet

Giriş

11 aylık ilk bebeğini Eylül 1996’da; 8 aylık ikinci bebeğini de Kasım 1997’de ani bebek ölümü sendromu sonucu kaybeden Sally Clark, Temmuz 1998’de bebeklerini bilerek öldürmekle suçlandı, yargılandı ve iki kez ömür boyu hapse mahkum edildi. Kendisi de bir hukukçu olan Sally Clark, duruşmalarda uzman bilir-kişi olan  Profesör Sir Samuel Roy Meadow’un  kanıt olarak öne sürdüğü bir istatistiğin jüri kararında etkili olduğu savıyla Yüksek Mahkemeye başvurdu. 2000’deki duruşmada Yüksek Mahkeme bu savı red etti ve mahkumiyetin devamına karar verdi. Sally Clark ve ailesi, bu cezayı asla kabul etmediler ve annenin suçsuzluğunu kamu oyu önünde savunmayı sürdürdüler. Söz konusu olasılık değerinin jüri kararında etkili olup olmadığı ve doğruluğu üzerine tartışmalar günlük yayın organlarında ve ciddi bilimsel dergilerde geniş bir yankı buldu. Başlangıçta Sally Clark aleyhine gelişen kamu oyunun tepkisi, bu kez Meadow’a yöneldi. Üç yılı aşkın bir süre hapis yatan Sally Clark’ın 2003’teki ikinci temyiz başvurusu olumlu sonuç verdi. Her ne kadar Yüksek Mahkeme, nihai kararın, Meadow’un duruşmalarda dile getirdiği istatistiksel kanıtın jüri kararında etkin olduğu gerekçesi ile değil, değişen tanık ifadelerine dayalı ve adli kanıt yetersizliğine bağlı olarak alındığını vurgulasa da, Sally Clark’ın mahkumiyetinde Meadow’un öne sürdüğü istatistiksel kanıtın etkin olduğu yönündeki kamu oyunda ve akademik çevrelerde oluşan genel kanıyı değiştiremedi.  Özgürlüğüne kavuşan Sally Clark, ne yazık ki, psikolojik sorunlarını aşamadı ve 45 yaşındayken alkol  zehirlenmesi nedeniyle 2007’de yaşamını yitirdi. Sally Clark’ın ölümüyle istatistiksel kanıt tartışmaları bir kez daha kamu oyu önünde ve akademik çevrelerde gündeme oturdu. Akademik tartışma, Meadow’un öne sürdüğü istatistiksel kanıtın doğru olup olmadığına odaklandı.

Artık kendi köşesine çekilmiş ve toplumun gözünden ırak yaşayan emekli pediatristin, mesleğinin zirvesindeyken uzman bir tanık olarak verdiği ifade sonucu, hem kendisinin hem de mağdur duruma düşürdüğü ileri sürülen insanların yaşadığı trajediden çıkarılacak önemli dersler bulunmaktadır. Üç bölümden oluşan bu yazının Birinci Bölümünde, Profesör Sir Samuel Roy Meadow’un bir pediatrist olarak meslek yaşamındaki yükselişi; ikincisinde Sally Clark ve diğerlerinin yaşadığı trajedi; ve sonuncusunda tüm bu olanlardan, uzman tanık, istatistikçi ve karar vericiler için çıkarılacak dersler yer alıyor.

I  Bir bilir-kişi profili

Bir pediatrist olarak, çocuk istismarının sinsi bir biçimi olan Vekaleten Munchausen Sendromu’nu keşfetmekle ünlenen Profesör Sir Samuel Roy Meadow “bir ailenin nedeni bilinmeyen ani bebek ölümüyle bir bebeğini kaybetmesi trajedi, ikincisi kuşkulu,  aksi kanıtlanmadıkça üçüncüsü  cinayettir” sözü pediatristler arasında Meadow Yasası olarak bilinir. Bebeklerini öldürmekle suçlanan annelerin duruşmalarında bir uzman tanık olarak, toplumun ürettiği en iğrenç suçluların hak ettikleri cezayı almalarını sağlayan Sir Meadow 2003’ün başlarında mesleki saygınlığının zirvesindeyken, bir yıl sonra yirmi altı yıllık bir yükselişten sonra mesleki yeterliğinin sorgulandığı bir duruma düştü .

Profesör Sir Samuel Roy Meadow, Haziran 1933’te İngiltere’de Lancashire’ın küçük bir kasabası olan Wigan’da doğdu. Annesi bir ev kadını, ancak Sir Roy’u tanıyanlara göre, oğlu ve Roy’un ablası Pauline için aşırı hırslı bir anneydi.  Varlıklı değillerdi, ancak çocuklarının başarısı için inanılmaz ölçüde çaba harcıyorlardı. Annesi Doris, özellikle Roy’la fazlasıyla gururlanırdı. Ancak bu düşkünlük, onun başarılı olması koşuluna bağlıydı.

Wigan Gramer Okulu ve Bromsgrove Okulu’nu bitirdikten sonra, Oxford-Worcester Koleji’nde Tıp okudu ve 1957’de mezun oldu. Banbury, Oxfordshire’da genel pediatrist olarak çalışırken çocuk sağlığına ilgi duydu ve 1980’de, alanındaki en gözde görevlerden biri olan  Leeds’teki St James Hastanesi’nin Pediatri Bölüm Başkanlığı’na getirildi.

1961’de İngiltere’nin İrlanda Büyükelçisi’nin kızı Gillian McLennan’la evlendi. Bu evlilikle toplumsal yükselişinin de yolunu açtı.  1963’te Julian ve 1965’te Anna adlı iki çocukları oldu.  Meslekdaşları arasında popüler olmasına karşılık, yakın arkadaşlıkları olmadı.  Anna Freud Merkezi[1]nde çocuk sağlığı konusundaki “Bloomsbury-topluluğu”[1] türü sohbetlere katılırdı.  Garip bir raslantı da, Arthur Miller’in Türkçe’ye “Cadı Kazanı” adıyla çevrilen oyununun amatör olarak sahneye konuluşunda, baş roldeki cadı avcısı Yargıç Danforth’u oynamış olması.

Profesör Meadow’un kariyerinin otopsisi başlayınca, sorular da yığılmaya başladı. Kaç masum anne, onun ve onun kuramına inanan doktorların mahkemelerde gösterdikleri kanıttan dolayı hapsedildi? Polisin ve yargıçların, onun inançlarına sorgusuz güvenlerinden dolayı, kapalı kapılar ardındaki aile yasası oturumlarında, kaç çocuk ebeveynlerinden, haksız yere koparıldı? Bir zamanlar toplumun en saygı duyduğu kişilerden biriyken şimdi bu kadar aşağılanan bir adam, bu kadar çok yaşamı karartmada kendisine benzersiz bir güç veren savcılığın en seçkin uzman tanığı konumuna nasıl yükseldi? Ve adı, İngiltere’nin hiç görmediği, en ciddi adli yanlışlardan biriyle sonsuza dek yaşayacak  bu emekli doktorun kişisel özellikleri ne?

1999’da Christopher ve Harry adlı iki bebeğini  öldürmekle suçlanan ve ömür boyu hapse mahkum olan Sally Clark, Ocak 2003’te Yüksek Mahkeme tarafından aklandı. Amar, Jamie ve Mia adlı üç bebeğini öldürmekten yargılanan Trupti Patel Haziran 2003’te beraat etti.  2003 Aralığı’nda da, çoçuklarını öldürmekten suçlu bulunan Angele Cannings, 19 ay hapis yattıktan sonra, Yüksek Mahkeme kararıyla serbest bırakıldı.

Her üç davada da, iddia makamının uzman tanığı, Sir Samuel Roy Meadow’du.

Mesleki yaşamını değiştiren makalesi,  1977’de yayınlandı. Makale olgu sunumu türünde. Önce doktorların kafasını karıştıran, ancak uzun ve titiz  araştırmalar sonucu çözümlenen  iki olgudan söz ediyor makale.  Olgulardan ilki, 6 yaşında Kay adında bir kız çocuğuna ilişkin. Yinelenen kötü kokulu ve kanlı idrar şikayetleriyle Leeds’teki çocuk nefroloji kliniğine sevk edilmiş.   İki ayrı merkezde daha incelenmiş ve şikayetlerin nedeni anlaşılamamış. Kay sekiz aylık bir bebekken annesi, bezinde sarı cerahat farketmiş ve doktoru da idrar enfeksiyonu kuşkusuyla antibiyotik vermiş. O zamandan beri de idrar enfeksiyonu zannıyla periyodik olarak antibiyotik tedavisi görmüş.  Üç yaşından itibaren sürekli verilen antibiyotikler arasında co-trimoxazole, amoxycillin, nalidixic acid, nitrofurantoin, ampicillin, gentamicin, ve uticillin var. İlaç atakları, ateş ve candidiasis’e neden olan bu geniş spektrumlu ve sürekli antibiyotik tedavi, ateş, kötü kokulu ve genellikle kanlı idrar eşliğinde Kay’ın zaman zaman alt karın bölgesi ağrıları çekmesine yol açıyor. Kay’ın anne ve babası otuz yaşlarında, baba ve erkek kardeşin bir rahatsızlığı yok. Ancak anne’nin hastane kayıtlarında,   idrar yolu iltihaplanması geçirdiği var. Kay’ın Kliniğe gelmeden önce genel bir bölge hastanesi ile bir yörenin eğitim hastanesinde yapılan ürogram, sistoürotrogram, uyuşturularak jinekolojik muayene ve sistoskopik incelemelerden elde edilen bulgulardan, rahatsızlığın asıl  nedeni anlaşılamamış.   Benzer biçimde Leeds’te de yürütülen incelemelerden de sonuç alınamayınca, cana yakın bir kişiliği olan, doktorlara yardımcı, incelemeyi yapan doktorları en zor işlemler için teşvik eden ve kızına verilen güzel tıbbi bakımdan dolayı müteşekkir anne’den de idrar örneği isteniyor. Ve sorun çözülüyor: “anne, kendi adet kanını kızından alınan idrar örneğine karıştırıyor.” Daha sonra, anne’nin belirttiğinden daha yoğun bir hastane kaydı olduğu, bu kayıtlarda kendi idrar örneklerini ve termometre kayıtlarını değiştirdiği, termometreyi çay fincanında ısıttığı ortaya çıkmış. Meadow,  Kay’ın uzun süre beklenen bir bebek olduğunu, ancak her iki çocuğuna da ilgili ve şefkat dolu anne’nin, doğumdan sonra kocasının kendisinden çok bebekle igilendiği duygusuna kapıldığını da belirtiyor.

Meadow, ele aldığı birinci olguda izlediği yolu, olağan tıbbi inceleme bulgularından sonuca ulaşılamayan benzer bir olguda da izleyerek, sonuca ulaşıyor. Charles, 6 haftalıkken başlayan  hypernatraemia[1]ya bağlı yinelenen hastalıklar geçiriyor. Kusma ve uyuklama nöbetleri ansızın geliyor. Hastaneye getirildiğinde kan-tuz yoğunluğu 160—175 mmol/l aralığında ve idrarında da aşırı sodyum  bulunuyor. Nöbetler hemen hemen her ay tekrarlıyor; ancak iki nöbet arasında sağlıklı ve gelişimi normal. Üç farklı merkezde yoğun incelemeler yapılmış. Hastaneye girişlerinde yapılan radyolojik, biyokimyasal ve diğer patolojik incelemeler, nöbetler arasında bir olağandışı durum olmadığını, hormon ve böbrek  düzeninin bozulmadığını gösteriyor. Tuz yüklemesi yapıldığında, vücuttan atılabiliyor. 14 haftalık olduğunda nöbetler sıklaşıyor ve şiddetleniyor. Ancak nöbetler evde kaldığı sürelerde gelişiyor. Anne’den  uzak bırakıldığı uzunca bir hastane döneminde, anne’nin hafta sonu ziyaretine izin verilinceye kadar, nöbet görülmüyor. Nöbet olgusunun zamanlamasındaki ilişki, Charles’ın rahatsızlığının asıl kaynağının, kanındaki sodyum miktarının annesi tarafından dışarıdan müdahaleyle  aşırı bir düzeye çıkarılmış olduğunu gösteriyor. Zorlukla verebildikleri 20 g sodyum klorürle, serum-sodyum yoğunluğunu ancak 147 mmol/l’a çıkarabildiklerini; anne’nin henüz emekleyen bebeğini bu kadar büyük miktarda tuz almaya nasıl ikna edebildiğini de anlayamadıklarını söylüyor Meadow.  Ama anne’nin hastabakıcılık yapmış olduğunu, ve mideden besleme tüpleri ve süpozituar kullanımında deneyimli olabileceğini eklemeyi de unutmuyor. Charles, Kay kadar şanslı değil. Yerel pediatrist, psikiyatrist ve sosyal hizmet yetkililerinin bir şeyler yapmayı planladıkları sırada, aşırı hypernatraemia’dan baygın olarak bir gece aniden hastaneye getirilen Charles ölüyor. Otopside, “bir kimyasal verilmişçesine” midede  tahriş olduğu saptanıyor. Doktorlara bir teşekkür mektubu bıraktıktan sonra intihar girişiminde bulunan anne,   öğrenciyken histerik olarak tanımlanmış ve hastaneye başvurularının birinde, bir yaranın iyileşmesine engel olduğundan kuşkulanılmış.

Makale, pediatri uzmanı olmayanların da rahatlıkla okuyup anlayacakları bir dille yazılmış. Meadow’un bu makalesini dikkatli okuyan biri, onun kişiliği hakkında da bir dizi ipucu edinebilir. Meadow’un keskin zekalı bir araştırmacı olduğu açık. Ancak çözüme ulaşırken izlenen sav sınama sürecindeki en son savın, bir pediatrist tarafından sınanabilecek bir sav olduğu konusu tartışılabilir. Bu sav bize göre, pediatrik inceleme bulgularıyla sınanamayacak bir sav. Etik, çocuğun sağlığındaki olumsuz ve sonunda ölüme kadar varabilecek gelişmelere yol açan asıl nedenin doğrudan anne ya da baba gibi çocuğun bakımından sorumlu biri tarafından doktorları da yanıltabilecek yöntemlerle gerçekleştirilmiş olduğu yolundaki bir savın, pediatri uzmanları tarafından değil, adli tıp uzmanları tarafından sınanmasını gerektirir. Pediatri alanında olgu sunumu türünde gibi görülen bu makale, yer yer ve özellikle sonuç bölümünde yer verdiği kimi ifadelerle, aynı zamanda bir psikolog, bir toplum bilimci, ve bir siyasetçi kaleminden çıkmış gibi; anne’nin davranışını inceliyor, refakatçinin olmadığı eski hastane düzeninin bu tür olaylara izin vermeyeceğini söylüyor, pediatristlerin anne ve babaların anlatıkları öykülere inanmaya devam edip etmeyeceklerini soruyor.

Bu makalesinden önce de önemli dergilerde yayınlanmış pediatri alanında yazıları var Meadow’un. Ancak hiç biri, bu makalesi kadar ilgi çekmedi. Makalenin yayınlanmasını izleyen on yıl içinde, Meadow’un ünü önce pediatristler arasında, sonra genel olarak tıpcılar arasında ve nihayet kamu oyunda hızla yükseldi.

Pediatri, doğumdan ergenlik çağına kadar çocuk sağlığı ve hastalıklarının tedavisi konularındaki çalışmalarla ilgili bir tıp uzmanlık alanı; çocuk istismarı ise, genellikle ana-baba, evlatlık edinen ya da üvey ana-baba tarafından psikolojik, duygusal ve cinsel yolla çocuğu kötüye kullanmak olarak tanımlanıyor.[2] Bir çocuğun istismara maruz kalıp kalmadığının saptanması ve bu istismar sonucu çocukta oluşan rahatsızlığın tedavisi ve aynı zamanda durumu adli makamlara rapor etmek psikolog, psikiyatrist ve  pediatristin görevi. “Çocuk istismarı kuşkusu”yla adli makamlara intikal ettirilen her olayın hukuki ve toplamsal boyutunda başlayan bir süreç sonunda, çocuk ailesinden alınabiliyor ya da eğer çocuğun istismar sonucu ölümü söz konusuysa, istismardan sorumlu tutulanın ağır cezada yargılanması gündeme geliyor. Çocuk ölüm nedenleri arasında, çocuk istismarı en sonda da gelse, görsel ve yazılı basının gözde konusudur.

1977’deki makalesinden sonra yayınladığı makaleler pediatri alanında önemli bir katkısı olmayan, ancak giderek çocuk istismarı üzerine odaklanan makaleler. Bilimsel dergiler dışında da görsel ve basılı yazında kendisinden söz ettirmeye başlayan Meadow’un adı, sonunda genel okuyucuya editörlüğünü yaptığı “Çocuk İstismarı’nın ABECE’si” kitabıyla ulaştı. Kitap, İngiliz Tıp Dergisi’nin aynı adla açılan sayfalarında yayınlanan bir dizi makaleden oluşuyor.  İlk üç baskısı aynı adla yayınlanan kitap, 2007’deki baskısında “Çocuk Koruma’nın ABECE”si  adıyla yayınlandı.  Ve çocuk istismarıyla ilgilenen herkesin kafasına, “bir ailede ani çocuk ölümlerinin ilki trajedi; ikincisi, şüpheli; üçüncüsü ise, aksi kanıtlanmadıkça cinayettir” genellemesi yerleşti. Vekaleten Munchausen Sendromu tanısı konan olgu sayısı arttı. Bu tanıların ne kadar doğru olduğunu bilemeyiz, ancak sunulan olguların öykülerinden etkilenmemek mümkün değil.   Pediatri yazınında olgu sayısı artınca, çocuk istismarının en iğrenç biçimlerinden biri olarak görülen  Vekaleten Munchausen Sendromu, istatistiksel araştırma konusu da olmaya başladı. 1996’da yayınlanan, “Vekaleten Munchausen Sendromu, kasıtlı zehirlenme, ve kasıtlı boğulmanın epidemiyolojisi” başlıklı bir prospektif araştırma makalesinde üçüncü yazar olarak, istatistiksel bir araştırmada da yer aldı.  1989’da, İngiltere Çocuk Koruma Yasası’ndaki önemli değişikliklerde, Meadow’un oluşturduğu kamu oyu etkili oldu. 1997’de iktidara gelen Tony Blair’in programında da önemli başlıklardan biri “Çocuk İstismarı’nın Önlenmesi”ydi.

Meadow’un bilim ve toplum içindeki saygınlığı 1999’da zirvedeydi. Çocuk istismarı sonucu ölüme neden olduklarından kuşkulanılan ve ağır ceza mahkemelerinde yargılananların sayısı arttı. Bu mahkemelerdeki, savcılığın en gözde uzman pediatrist bilir-kişisi Meadow’du.  

Bayan Cannings’in aklanmasından sonra, Yüksek Mahkeme, ani ölüm vakalarında annelerin yalnızca tıbbi uzman kanısına dayalı olarak suçlanmamalarını hükme bağladı.   Bu kez, kamu oyunun ve mesleki yargılamanın sanık sandalyesine Sir Roy oturtuldu. Vekaleten Munchausen Sendromu’nun varlığı  sorgulandı; Sir Roy, İngiltere’deki doktorları denetleyen Genel Tıp Konseyi tarafından soruşturuldu; ve Adalet Bakanı, Lord Goldsmith,  çocuklarını öldürmekten haksız olarak mahkum edilen başka anneler olup olmadığını görmek için, yüzlerce değilse de, düzinelerle dava dosyasını inceleme altına aldı. Sir Roy, bol resimli bir gazetede “Çocuk Tavlayıcı Başı” olarak damgalandı.

Başvurular

Royal Statistical Society(2018) Algorithms in the Justice System-Some Statistical Issues

The Council of the Inns of Court and the Royal Statistical Society (2017) Statistics and probability for advocates: Understanding the use of statistical evidence in courts and tribunals

Aitken, Colin –  Roberts, Paul –  Jackson, Graham (2010) Fundamentals of probability and statistical evidence in criminal proceedings, Practitioner’s Guide No: 1, Communicating and Interpreting Statistical Evidence in the Administration of Criminal Justice,  Statistical Society’s Working Group on Statistics and the Law.

Jackson, Graham-  Aitken, Colin –  Roberts, Paul  (2015) ‘Case assessment and interpretation of expert evidence,  Practitioner’s Guide No: 4, Communicating and Interpreting Statistical Evidence in the Administration of Criminal Justice Royal Statistical Society’s Working Group on Statistics and the Law.

Puch-Solis, Roberto –  Roberts, Paul – Pope, Susan – Aitken, Colin (2012) Assessing the probative value of DNA evidence, Practitioner’s Guide No: 2, Communicating and Interpreting Statistical Evidence in the Administration of Criminal Justice, Royal Statistical Society’s Working Group on Statistics and the Law.

Roberts, Paul – Aitken, Colin (2014) The logic of forensic proof: inferential reasoning in criminal evidence and forensic science, Practitioner’s Guide No: 3, Communicating and Interpreting Statistical Evidence in the Administration of Criminal Justice Royal Statistical Society’s Working Group on Statistics and the Law.


Dipnotlar

[1] Kan serumunda, sodyum yoğunluğunun 145 mEq/L değerini aşması sonucu vücudun su kaybetmesi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan  bozukluklar.

[2] http://www.medilexicon.com/medicaldictionary.php

Updated on 11 Şubat 2023

Bir yorum yapın