Ata, Mustafa Y. (2016) İstatistiksel Danışmanlık Üzerine Seçme Yazılar

İstatistik ve Etik: Genç İstatistikçi için Bir Kaç Öğüt

 

Özet

İstatistik mesleğinin üyeleri olarak, aramıza katılacak genç istatistikçilere istatistik biliminin doğası gereği karşılaşılan mesleki sorunlarımızla ilgili bilgi ve deneyimlerimizi aktarmak, istatistik uygulamalarımızda etik davranmak zorunda olduğumuzu hatırlatmak ve bu bağlamda karşılaşabileceğimiz sorunları nasıl aşabileceğimiz konusunda ışık tutmak hepimizin görevidir. İstatistik Lisans derecesini yeni almış ve bundan sonraki yaşamında istatistik mesleğinde ilerlemeye niyetli genç bir istatistikçi adayına, kendisinden önce istatistik mesleğini yaşam biçimi olarak seçen bir istatistikçinin öğütleri.[1]

Giriş

Dört yıl önce girdiğiniz istatistik lisans dersinin ilk dakikalarında, “Hangi etmenlerle buraya gelmiş olursanız olun, şu anda başınızın üstünde bir devlet kuşu olduğunu asla unutmayın ve onu sakın kaçırmayın!” dediğimi umarım anımsarsınız. Anımsamasanız da, şimdi şu anda bu devlet kuşu başınızda duruyor ve onu dört yıl boyunca kaçırmadığınız için sizi yürekten kutluyorum. Şimdi bu devlet kuşunu yakalama şansını kullanma zamanınız geldi.

Dört yıl boyunca gördüğünüz istatistik derslerinde ve yeri geldikçe, bu şansı nasıl değerlendireceğiniz konusunda da bilgilendirilmiş olmalısınız. Ancak bu dört yılınız daha çok, önünüze hazır gelen “bir veri kümesinin keşifsel çözümlemesini yapmak için belli bir istatistiksel yazılımı nasıl kullanacağınız”dan, yine önünüze tanımı konmuş “bir istatistiğin yeterli bir istatistik olduğunu gösterme”ye kadar değişen bir dizi yöntem ve yordamlar konusundaki temel bilgilerle boğuşarak geçti. Ama şimdi kendinizi, yalnızca kara tahta üzerinde yüzme tekniklerini gördükten ve bir kaç metre uzunluğundaki boyunuzu aşmayan temiz bir havuzda da ancak bir kaç kulaç attıktan sonra, kıyısına bırakıldığı engin dalgalı bir denizde yüzmesi istenen biri olarak gördüğünüzden eminim. Eğer gerçekten de kendizi böyle bir duyguya kaptırdıysanız, başınızdaki devlet kuşunu nasıl yakalayacağınız konusunda size verilmiş olması gereken bilgiler ya gerektiği biçimde verilemedi ya da şu anda bunları anımsayamıyorsunuz demektir. İşte bu mektubun amacı, bunları bir kez daha kısaca size anımsatmak. Bir yandan korkusuzca ve güvenle o engin dalgalı denizde yüzmek için gerekli şimdi sahip olduklarınıza ek teknik bilgi ve becerilerinizi artık kendinizin elde edebileceği  konusunda sizi yüreklendirirken, öte yandan yapacağınız işin kendiniz ve diğerleri için bir anlam taşıması konusunda nelere özen göstermeniz gerektiğine dikkatinizi çekmeye çalışacağım.

İstatistiğin bilim ve sanat olarak veri derleme ve işlemeye ilişkin olduğunu biliyorsunuz. Bu doğru, ama eksik! Bir meslek olarak istatistik, zeka ve teknikten çok dürüstlüğe dayanır. Topluma gerçek katkısı teknik değil, ahlâkidir.  O, deneysel bilgiyi yorumlarken doğru olanı yapmaktır. İstatistikçiler dünyanın en iyi bilgisayarcıları, matematikçileri, ya da bilimsel bir alanın konu uzmanları değildir. Bilinçli veri derleme, betimleme ve çözümlemede bizler en iyiyiz. Bilgi konumuz, tüm  alanlardan gelen deneysel bilginin açık ve tutarlı işlenmesi için bir çerçeve; doğru olanı görme ve betimleme araçları; hem başkalarının kötü niyet ya da ihmali ve hem de bizim kendi yanlış eğilimlerimizle yanıltılmayı önleyen yollar sağlar. Keşfetmekte olduğunuz kuram ve yöntemler, gerçek ve nicel bilgiye ulaşmak için eldekilerin en iyisidir.

Felsefeden fiziğe diğer alanlarda uzman olanlardan,  onları dışlayarak kendi alanımızın önemini çok abarttığımızı düşünenler çıkabilir. Eğer böyle bir abartma varsa, bu içi boş ve sözde bir yüceltmeden öte değildir. İstatistik biliminin tek başına gerçek dünyaya ilişkin sorunları çözemeyeceğini biz biliyoruz. Deneysel ve gözlemsel gerçekleri arayan bilimciler de istatistik bilimininin çizgisinde yol almak zorunda olduklarını biliyor. Söylemeye bile gerek yok; çağımızdaki bilgi, söz konusu ilgili alanda konunun uzmanı olan tek bir kişi tarafından değil, çeşitli alanların konu uzmanlarının uyum içinde çalışmalarıyla üretilmek zorunda. Bu uyum ise ancak, bilimsel işbirliği içinde olacakların ortak bir düşünme ve davranış sergileyebildikleri ortamlarda gerçekleşebilir.

Toplumun ve bireyin genel yararını gözeten, “yalan söylememek”, “çalmamak”, “aldatmamak” gibi erdemli davranış biçimleri hepimizin bidiği ahlâk kuralarındandır. Bilimsel işbirliği yapanların kendi aralarında ve toplumla ilişkilerinde geliştirmek zorunda oldukları ortak düşünme ve davranış biçimleri ise, her toplumun uyum içinde yaşaması için gerekli olan bu tür genel ahlâk kurallarıyla uyumlu, ama yapılan işe özel daha ayrıntılı “Meslek Değerleri ve Etik İlkeleri” olarak bilinen tanımlamalar gerektirir. Bu değerler ve etik ilkeler, aynı temele dayalı olmakla birlikte, meslekten mesleğe farklılıklar ve incelikler gösterir. Bir mesleğin toplum içinde saygınlığı, o meslek üyelerinin genel  ahlâk kuralları yanında, kendi meslek değerleri ve etik ilkelerine sadık kalmasıyla sağlanır. Bu nedenle, dünyada ve ülkemizde, her meslek örgütü yaptırımlarıyla birlikte kendi değerlerini ve etik ilkelerini belirler ve uygular.

Toplum, ister kötü niyetle ister bilgisizlik nedeniyle geçersiz istatistiksel kanıtlarla yanıltıldığını eninde sonunda anlar. İstatistikle Nasıl Yalan Söylenir(Huff 1954) başka türlü yayınlanabilir ve ünlü olabilir miydi? Mark Twain (1924) tarafından Benjamin Disraeli’ye atfedilen ünlü “Üç tür yalan vardır: yalan,  kuyruklu yalan ve istatistik!” deyişi, istatistik kılığındaki katıksız sahtekârlık ve aldatmacaya karşı duyulan kızgınlığın bir ifadesi değil mi? İkiyüzlülüğü sevmeyen toplum, dolandırıcı avukatlardan, üç kağıtçı şirket yöneticilerinden ve rüşvet yiyen muhasebecilerden nefret eder ve güvenirlikten yoksun sözde istatistiksel bir işin onun için bir değeri yoktur.  Ancak genç istatistikçiler kimi zaman kendilerini, verilerin kuşkulu yorumlarını vermeye yönlendirilir bulurlar. Bu baskı, tek derdi kendisine “adil” davranılmasını isteyen iyi niyetli bir kişiden bile gelebilir. Böyle bir konuda bağımsız ve ilkeli duruşu korumak, Disraeli’nin üçüncü “yalan”ının bir parçası olmak istemeyen istatistikçi için son derece önemlidir.

İstatistik, gerçekten de büyük erdem ve ciddiyet gerektiren bir iştir. Temel ahlâki değerlere sahip ve doğru olanı yapmak için güçlü bir isteğiniz olduğunu biliyorum. Doğru olmanın anlık bir davranış değil, bir yaşam biçimi olduğunun da bilincindesiniz.  Bu, kısa dönem çıkarları bir yana bırakıp, doğru yoldan ödün vermemektir. Yapacağınız seçim,  tüm meslek yaşamınız boyunca nasıl düşünüp nasıl davranacağınızı belirleyecektir.

İstatistik meslek ahlâkı üzerine çok şey yazıldı ve söylendi. Örneğin, Deming(1986)’in makalesi özünde bir ahlâk tartışmasıdır. Dünyanın önde gelen istatistik meslek örgütlerinden, Amerikan İstatistik  Birliği, Kraliyet İstatistik Topluluğu ve Uluslararası İstatistik Kurumu gibi kuruluşların paylaştıkları ortak mesleki değerler ve etik ilkeler ortadadır.[2]  Bunları burada sıralayıp, önünüze kendi yorumlarımı  koymaya gerek yok. Bunu kendinizin çok iyi yapabileceğine inanıyorum.

Buradaki özel amacım, yapacağınız işin kendiniz ve toplum için değer taşımasını sağlayacak meslek değerleri ve etik ilkeleri doğrultusunda nasıl düşünüleceği ve davranılacağına ilişkin açık önerilerde bulunmak ve somut örnekler vermek. Bilgi ve beceri düzeyinizi yükseltmek için, büyük olasılıkla istatistik yüksek lisans derecesine ya da doktorasına yönelik lisansüstü öğreniminizi sürdüreceksiniz. Kiminiz,  bir iki yıl içinde istatistik yüksek lisans diplomasını aldıktan sonra, istatistikçi olarak bir işe girecek ve iş içinde eğitimlerini sürdürecek. Kiminiz ise,  bir kaç yıl daha sıralarda dirsek çürütmeyi ve işin felsefesine dalmayı göze alacak. Kısacası, eylemli istatistik öğrenciliğiniz üç beş yıl daha sürecek. Ancak, lisans öğrencisinden artık önemli bir farkınız var. İstatistik dışındaki alanlarda araştırma yapan ve istatistiksel yardım almak isteyenlerin önemli bir bölümü, profesyonel bir istatistik danışmanı yerine, çeşitli nedenlerle sizi yeğliyebilir!

Lisansüstü İstatistik Öğrencilerine Öğütler

“Lisansüstü öğrenci ahlaki değerleri” (ya da ilişkin olduğu “meslek ahlaki değerleri”, aslında tam olarak  lisansüstü öğrenci (ya da meslek) dünyasında dile getirilen “yalın ahlaki değerler”dir. Bunun tartışılması gerçekten belli bir lisansüstü öğrenci (ya da meslek) ortamında ortaya çıkan durum ve konuların ele alınmasına döner. Bu yüzden, genel öğrenci sorumluluklarından başlamanın en uygun olacağı açıktır. Henüz lisansüstündeysen, aldığın derslerdeki davranışların konusunda  vicdanının sesini dinlemeni isteriz. İşte bir kaç açık durum:

  • Asla kendinin olmayan bir iş için saygınlık kabul etmemede azimli ol. Bir sınavın gözetmenli ya da gözetmensiz olmasının senin için bir farkı olmamalı. Dersin ev ödevi konusundaki tutumu ne olursa olsun, sınıf arkadaşlarınla tartışmalardan ve başkalarının daha eski çalışmalarına başvurmalardan edindiklerini aldığın yerleri açıkça yazdığın belgelere kaydetmeyi alışkanlık edin.  Açıkçası, hak edildiği yerde diğerlerini onurlandırmak doğru, hak edilmediği yerde  onurlandırılmak doğru değildir.
  • Eğer dersin kuralı “tümüyle kendi başına”ysa, emsallerinle sınırları aşan konuları tartışmayı nazikçe red etmek için baştan kararlı ol. Bu şimdi küçük bir şey gibi görülebilir, ancak belli bir takım şeylerden daha büyük olan yaşam yolları belirliyorsun.
  • Emsallerinin (ya da onların üzerinden) asla çıkar sağlamamaya bak. Bir grup çalışması oturumuna katılmışsan, yalnızca başkalarının girdilerinden yararlanmamaya, kendi haklı katkılarını yapmaya hazır ol.  Eğer yararlı olan eski dosyalara, notlara ya da kitaplara yasal erişimin varsa, bunlar hakkında başkalarını da bilgilendir ki onlar da senin gibi yararlanabilsinler.

Bu üç nokta ne diyor? Kısaca, konan kurallara göre oynamanı, yöneldiğin işdeki tüm katkılarda açık ve dürüst olmanı. Neden biri başka türlü yapar ki?  Doğruyu söylemek gerekirse, yalnızca bir dersten hak etmediği notu almak, ya da bazı emekleri önlemek için. Ancak bir A notu için ya da özgür bir hafta sonu için köşeleri kapmaya gönüllü bir öğrencinin, ödülün bir yükselme, ücret artışı ya da özgür bir hafta sonu olduğu daha sonraki mesleki sorumluluklarda köşe kapmak konusunda ciddi zorlukları olacaktır.

Bunlara ek bazı önemli noktalar  “zor olanı yapma”ya ilişkin görüşlerdir.  Herkesin kendisine başkalarına olduğundan daha zor gelen bir şeyleri vardır. Zor olandan kaçmayı istemek ve hatta kolay olanın önemli, zor olanın değersiz olduğuna kendimizi gerçekten inandırmak insanın doğasıdır. Ancak bu apaçık yalnızca âhmaklık değil, âhlaki sonuçları olan bir tutumdur. Öğrenci okuyucu için burada bir kaç öğüt:

  • İşinden yakındığını duyduğun zamanlar olabilir, ancak böyle yapmanın  gerçekten bir yararı  olmadığını ve ileri bir eğitim almanın zor bir iş olduğunu anla. Sızlanmak gücü boşa harcar ve başkaları için öğrenme ortamını zehirler. Zor olsa da, soylu bir amaca yöneldin. Şikayet etmeden elinden gelenin en iyisini yap. Herşeye rağmen bil ki, yapılmaya değer olanların çoğu zor işlerdir.
  • Zayıflıklarını haklı göstermek yerine, onları gidermek için çaba göstemeye azmet. İstatistiksel işi iyi yapmak önemlidir ve bu olabilecek en iyi kişisel donanımı ister. “Yöntem(kuram) bana  kuramdan(yöntemden) daha kolay geliyor, onun için yalnızca yöntemle(kuramla) uğraşacağım” uslamı, üstü örtük ve gayet yanlış olarak donanımın yarısıyla birisinin istatistiksel işi iyi yapacağını düşünmektir.
  • Diğerlerinin gücünü karalama. Senin yapamadığını yapabilenlerin hakkını ver.  Başkalarının dürüst çabalarını ve yardımlarını yadsımadan yerini al.
  • Olabileceğin kadar eğitimli ve etkin bir istatistikçi olmana izin verecek dersleri almaya bak. Bunlar genellikle akademik  çaba gerektirir ve  yüksek bir not ortalaması için kolay olan belli bir yol çizmeyebilir. Zorluk, kendi başına, bir dersteki malzemeyi ne kadar yararlı bulduğunun zorunlu bir göstergesi değil,  geliştireceğin zihinsel disipline ilişkindir Eğer materyalleri kapsayan bir dersi kolayca kendi başına yapabildiğin ya da A notu bol bir profesör verdiği için seçersen, kendini aldatmış olursun. Ders programıyla ilgili yaptığın seçimler yalnızca elverişli olan seçimler değil, ahlaki seçimlerdir. Lisans üstü eğitimde sınırlı zamanın var..onu akıllıca kullan.  Nasıl etkili bir profesyonel olcağın buna dayanır. Ayrıca seçimleriniz geliştirmekte olduğunuz kişisel niteliğinize ilişkin önemli şeyler söyler.
  • Tezin ya da tez danışmanının senden beklediklerini, olabildiğince bağımsız yapmayı amaçla.
  • Bazı görevler sana keyfi seçilmiş ya da gereksizmiş gibi göründüğünde, bir araştırmacı yada eğitimci olarak danışmanının deneyimlerine sahip olmadığını hatırla. Bu insan senin bildiklerini, yeteneklerinin neler olduğunu ve sorununun zorluğunu biliyor. Senin bağımsız ve sorumluluk sahibi bir meslek üyesi olarak yetişmene, yeteneklerini hep en üst düzeyde çalıştırmaya alışkın biri olmana yardım etmeye çalışıyor. Sorunun çözümüne ve simgelediği fırsata enerjini odaklayarak, enerjini yakınmalarla ya da bir çözümün her ayrıntısında elinden tutulması için görüşmelerle harcayarak gidebileceğinden çok daha ötelere seni taşıyacaktır.

Bu son nokta ile ilgili başka bir not eklemeye değer. Danışman-danışan ilşkisinin iki taraf için de (hem kişisel hem de profesyonel anlamda) güçlendirici ve ödüllendirici olma potansiyeli vardır. Bu ilişkiye harcadığınız emeğin sadece not almak için bir gereklilik değil, en önemli uzun vadeli ilşkilerinizden birinin başlangıcı olduğunu düşünün. Çalışmak için beğendiğiniz ve saygı duyduğunuz birini bulun, ve enerjinizi bu girişime verin.

Lisansüstü istatistik öğrencilerinin çoğu lisansüstü yardımcıları olarak çalışır. Yardımcılar öncelikle yardımcılığın bir burs olmadığını, ama daha çok bir iş olduğunu hatırlamalıdır. Ve bu, ilkeli insanların kendilerine yapılan ödemelerin karşılığını dürüst bir çabayla verecekleri aksiyomatiğidir. Eğer bir öğretim üyesinin ödeneği ile çalışıyorsanız, bu kişi dışarıdaki bazı varlıkların çıkarları doğrultusunda nitelikli iş üretmelidir. Onlara yardım etmek için ne gerekiyorsa yap. Eğer öğretim yardımcısıysanız, dikkatle hazırlanacak ve sunulacak dersler, dikkatle değerlendirilecek sınav kağıtları, ve yardım edilecek öğrenciler vardır. Eğer danışmansanız, gerçek veri çözümleme sorunlarıyla kapınızda yardım arayan insanlar bulunacaktır. Onların verebileceğiniz en iyi çaba ve öğüte gereksinimleri vardır. Bunu biraz açalım:

  • Eğer bir araştırma yardımcısıysanız, izleyeceğiniz “kendi” dersleriniz ya da tez çalışmanız var demektir. Ancak, çalışma saatlerinizin bir kısmı öncelikle işvereninizin ihtiyaç duyduğu yardımlara (programlama, kütüphane çalışmaları, rapor yazımı vb.) adanmıştır. Bu görevleri yerine getirdikçe kazanacağınız önemli eğitsel getiriler vardır. Ancak bunların özen ve zevkle yerine getirilmesindeki en temel gerekçe, yapılacak doğru şey açıkçası bu olduğundandır. (Ve şimdi kolaya kaçmanın ilerideki davranış şekli hakkında fikir vermeyeceği yanlış bir düşüncedir. Yaşam hep telaşla doludur ve okulu bitirdikten sonraki davranışlarınızın şu anda geliştirmekte olduklarınızdan daha iyi olacağını ummak için neden yoktur.)
  • Eğer bir öğretim yardımcısıysanız, istekli, özenli ve hoş öğrencilerin yanısıra tatsız, bilerek ciddiye almayan, tembel ve dürüst olmayan öğrencilerle uğraşacak olmanın bilinciyle işinizi en iyi şekilde yapmayı amaçlayın. Açıkçası, bu işin doğasından gelir. Kendi göreviniz onlara bütünlük ve hedef sağlayan bir örnek olmaktır. Onlara öğrettiğiniz şeylerin bir önemi olduğunu ve onların yaptıklarının da bir önemi olduğunu anlatmak için elinizden geleni yapın. “Tarzınız”/kişiliğiniz (görünen ya da görünmeyen) ne olursa olsun vücut dilinizin içten bir yardım etme isteğini dışarı vurmasını sağlayın. Bu iş sabır ister, ona göre davranın. Davranışları hak etse de hak etmese de bütün öğrencilerinize iyi davranın. Ve söylemeye bile gerek yoktur ki hoş ve ulaşılabilir olmak isteseniz de, onlara ahbapları değil, dürüst ve tarafsız öğretim yardıcısı olduğunuzu kabul ettirin.
  • Eğer göreviniz istatistiksel danışmanlıkta yardım etmekse, (öğrenci düzeyinde) mesleğimizin bir bölümünün karşılaştığı en ciddi sorunlardan bazılarıyla boğuşuyorsunuz demektir. İstatistiksel danışmanlıkta “insan faktörünün” ne kadar ince ve ilkeli bir bilgi gerektirdiğini görmeye başladığınıza göre, bunları şimdi göz önüne alın ve gereğini yapın. Aşağıdaki söyleşide olduğu gibi kendinizle tartışmak zorunda kalacaksınız:

____   Bence yapılması gerekli görünen şeyi anlatmak iki saat ve bunu uygulamak da birkaç saat daha alacak, fakat bu Danışan beş dakikada açıklayacağım daha az uygun bir şeyle de yetinebilir…

____   Bu Danışan, “A”nın doğru olmasını istiyor ama veriler bu sonuç için yeterli değil…

____ Danışan, gerçekten tartışmak istemediği bir tuhaflık dışında oldukça iyi görünüyor…

Lisansüstü Öğrenci Okuyucu, bu lisansüstü öğrencilik deneyimi boyunca gözünüzü dört açın. Ustanızı izleyin ve yaptığı işi ciddiye alanları örnek alın. Üniversitelerimizin istatistik bölümlerinde mesleğin mükemmel üyeleri ve iyi rol modelleri vardır. Onları bulun ve ne düşündüklerini, istatistiği nasıl kullandıklarını öğrenin.

Genç Profesyonel İstatistikçiler İçin Öğütler

Lisansüstü çalışma bağlamında tanıttığımız çoğu konunun meslek yaşamının başlangıç dönemine mantıksal uzantıları bulunur. Ancak, henüz ele almadığımız konular da var. Genç istatistikçilerin karşılaştığı, daha az belli olan ötelemelerin bazılarını ve etik sorunları tartışmaya,   öğütlerimizi (1) araştırma veya yayın, (2) öğretim, (3) mesleki çalışma konuları etrafında toplayarak devam ediyoruz.

Doktoranızı bitirdiyseniz, istatistiksel kuramı ya da yöntemleri üzerine araştırma sanatıyla tanışmışssınız demektir. Mesleğin bilgi destekleyici kurulunu geliştirmeye yardımcı olabilecek ve dergilerimize katkıda bulunabilecek bir konumdasınız. Bununla bağlantılı sorumlulukları göz önünde bulundurmak önemlidir. Bunlar istatistikte yayın amacına ilişkin düzgün bir bakışa yakından bağlıdır. Yayınlanmış istatistiksel araştırmalar, bilginin uygulanmasında sonuçta istatistikçilere yardım etmek için gerçek gizilgücü olan güvenilir ve sağlam yeni bir kuram ya da yöntem sağlamalıdır. İstatistiksel yayın yapmayı bir oyunmuş gibi ele almamalı. Bu, ciddi ve ahlaki bir iştir ve öyle davranmayı gerektirir. Araştırma ve yayınlamanın gerçekte ne olduğuna ilişkin bu yüksek görüşten kaynaklanan bazı öğütler şunlardır:

  • Yayınlanmak üzere için bir çalışmanızı sunuyorsanız, bu çalışma tam olmalı ve en iyi çalışmanızı göstermelidir. Gerçekçi yönü zayıf, yarım yamalak yapılan ya da küçük parçalara bölünen bir çalışmayı makalede sunmak,  önemli bir iletişim aracını kötüye kullanmaktır. Makalenizi tamamlamak veya düzeltmek editörlerin ya da hakemlerin işi değildir. “Biz gönderelim de inceleyenler düzeltsin” düşüncesi işinizi başkasına yıkmaktır. “Ben yalnızca bu yarım kısmı her şeyi basan bir yere gönderirim” stratejisi de hiç kimseye bir fayda sağlamaz. İnceleme sistemindekilere  zaman kaybettirir ve gereksiz çaba harcatır. Bu da önemli çalışmaların bulunmasını zorlaştırır ve en sonunda bu mesleğin varlık nedenininin sorgulanmasına yol açar.
  • Bir hakemlik yapmanız istendiğinde işi kapsamlı, tarafsız ve olabildiğince uygun bir biçimde yapmayı amaç edinin. Bu noktada doğru şeyi yapmanın kısa dönemde açık bir getirisi yoktur. Fakat bilimsel yayın sürecinin güvenirliği ve geçerliliği işini ciddiye alan yetkili ve ilkeli hakemlere bağlıdır. Asla kalitesiz ve yüzeysel bir inceleme yapmamaya, ya da daha da kötüsü kişiliklere (ve kişisel çıkarlara) ilişkin hesaplamaların bir çalışmayı nasıl değerlendireceğinizi yönlendirmesine izin vermemede kararlı olun. İstatistik dergilerinin bir çoğu “çift-kör” sistemi kullansa da, meslek alanı küçüktür ve incelemeniz istenen bir makalenin kimin tarafından yazıldığını bilmediğiniz istisna durumların gittikçe azaldığını görekceksin. Bu nedenle kör inceleme uygulamasının ruhu onurlandırıcıdır ve tümüyle “kör” olamadığın durumlarda bile incelemini bu ruha dayanarak yapmanın görevin olduğunu hatırla. Ve bir çok kişi tarafından bilinen istatistikteki inceleme sürecinin şu anda diğer disiplinlerin çoğundan çok daha yavaş işleme sorununun üstesinden gelmek için bir birey olarak elinden geleni yap.
  • Yayınlanması için sunduğunuz makaleler hakkında editörlerden ve hakemlerden düzenli olarak görüş almaya karar ver. Editörlerin ya da akemlerin yanlış anladığı ya da bilinçli olarak haksız davrandığı durumlar çok nadirdir. Genellikle sundukları öneriler yapıcıdır ve dikkate alındıklarında bir makaleyi önemli ölçüde geliştirirler. Editör sunduğun bir işle ilgilenmediğini açıkça belli etmedikçe önerileri doğrultusunda makaleni düzeltmek için hemen her zaman sağlam inaçlı çabayı göstermelisin. Sunulan bir makaleyi ciddi bir düzeltme olmaksızın yayınlayan dizi dergi-alışverişi bir yazarın bir makaleye harcadığı toplam gücü en aza indirebilir, ancak bu uygulama mesleğin genel enerjisini boşa harcar ve yayınların genel niteliği üzerinde olumsuz bir etki oluşturur.
  • Gerektiği zaman alıntılarını belirtmek konusunda titiz ol. Bir başkası bir makalenin içeriğine önemli katkılar yaptıysa uygun olanı ortak-yazarlıktır ve önerilmelidir. (Diğer yandan açık izni olmadan hiç bir iş arkadaşınızı ortak yazar olarak belirtmeyin). Ve daha az da olsa gerçekten yardım eden herkesi belirtin.
  • İşinizin birincil ve ikincil doğasını alçakgönüllülükle kabul edin. Yayınlandıktan sonra bulgularınızın bir bölümünün daha önceki bir çalışmada da bulunduğunu fark ederseniz, derhal makalenenizin yayınlandığı dergiyi bilgilendirin. Her şeyden önce makalelerinizi yazarken, başkalarının söylemiş oldukları ile sizin yeni katkınızın ne olduğunu dikkatle ayırt ederek, konunuz üzerine yayınlanmış olanlar üzerine bildikleriniz konusunda açıksözlü ve yardımcı olmalısınız. (Kimse gerçekten “sıfırdan” başlamaz. Konumunuzu güçlendireceğini düşünerek sizin bildiklerinizin zaten bilinen şeyler olduğunu söylememe dürtüsüne yenik düşmeyin.) Ve kendi yayınlarınızdan da olsa, asla yayınlanmış/hakları korunmuş işleri, referans vermeden kullanmayın. Bunu yapmak intihal sayılır ve asla kabul edilemez. (Bu uyarı resmen yayınlanması için bir dergiye gönderilmese bile tez ve inceleme işlerini de kapsar.)
  • Bu son noktaya ilişkin bir not: İntihalden kaçınma, yazım yetenekleri güçlü olmayan ve özellikle İngilizceyle yabancı dil olarak boğuşan öğrenciler için fazladan bir yük getirmektedir. Fakat kişinin kendi sözlerini kullanması ve bir başkasının sözlerini kullanmaması ya da alıntılamaması önemlidir (bir makalenin geri planını oluşturan ya da yeni bir teknik içerik sunma amacında olmayan kısımlar için bile.) Bu çok ciddi bir dürüstlük konusudur.

Şimdi de bir meslek olarak istatistik öğretimiyle ilgili konuları ele alalım. Bir evrenkent ya da yüksek okulda akademik kariyer planlarınız olmasa bile bu konuyu ele almanın nedenleri var. Eğitim/öğretim giderek artan bir şekilde şirketler ve danışmanlar tarafından “işyeri”nde verilmektedir, ve çoğu mesleki sunumun eğitim amaçlı olduğu söylenebilir. Yukarıda öğretim yardımcılarına verilen öğütlerin mantıksal uzantısı doğal olarak bununla ilgilidir. Fakat meslekten birisinin “Neyi nasıl öğreteceğimi ne belirleyecek?” sorusunu yanıtlandırmadaki özgürlük ve sorumluluğuna ilişkin tartışılacak önemli bir boyut daha vardır. Yanıt “Benim için kolay olanı” mı, “Öğrencilerden kısa vadede en iyi tepkiyi alanı” mı, ya da “Öğrencilerin uzun dönemli gereksinimlerine ilişkin benim mesleki yargım ve bu bilginin en verimli şekilde nasıl aktarılacağı konusundaki anlayışım” mı olacaktır? Bu ahlaki bir tercihtir. Bunu biraz açalım:

  • Teknik uzmanlığınız kapsamındaki tüm dersleri düzenleme tuzağına düşmeyin. Bu bir temel alçak gönüllülük ve kendi küçük dağarcığımıza tüm gerekli bilgileri almamış olduğumuzun bilincinde olma sorunudur. Fakat kimilerinin verdiği her dersi kendi çalışmasının gösterisini yapma ortamına dönüştürdüğünü görmüşseniz, ne dediğimizi biliyorsunuzdur.
  • Kolay olanı yapma istemiyle güdülmeyin. Bu öncekinden tamamen ayrı bir konu değil. Ancak aynı zamanda o kadar arsız ya da doğrudan kişinin uzmanlığıyla bağlantılı olmadığı durumu da düşünüyoruz. Derste işlenecek yeni yöntemleri ya da yazılımları öğrenmek, örnekleri tazelemek, öğrenciler için yeni laboratuarlar ya da ödevler geliştirmek, eski konuları ve sunum şekillerini değiştirmek çok çaba gerektiren işlerdir. Ve bazen bu çabayı harcamadan “idare etmek” mümkündür. Ancak bunu yapmak son derece yanlıştır. Kesinlikle bu yolu izlememenizi öneririz.
  • Kısa vadede çabalarınızı takdir etmeseler de öğrencileriniz için en iyisini yapmaya çalışın. Bir “tüketici” toplumunda yaşıyoruz. Tüm alanlardaki eğitmenlerin üzerinde öğrencileri mutlu etmek yönünde büyük bir baskı var. Fakat istatistik zordur ve öğrenciler neye ihtiyaçları olduğunu BİLMEZLER. Siz bileceksiniz. Kalabalıktan en iyi tepkiyi almak için değil, onların gereksinimi olanı sağlamak için elinizden geleni yapacağınızı umuyoruz. Dersin içeriğine katkısı olmayan şakalar ve yüksek notlar izleyicilerin çoğunluğunu memnun edebilir. Ve öğrenciyi bilgisiz bırakır. Tabi ki, dersimizi sunumunda çekici olmayı amaçlamalıyız. Ancak öğretimin amacı, onlar için kendilerini iyi hissedecekleri bir deneyim sağlamak değil,  öğrencilerin konuya ilişkin bilgi ve uslamlama gücünü gerçekten geliştirmektir. (Bu bağlamda, yakınlarda bir Iowa  topluluk yüksek okul başkanının gururla söylediği “Biz gerçekten önce bir hizmet sonra da bir eğitim kurumuyuz.” sözlerinin Des Moines Register (2001)’da aktarıldığını görmekten dehşete düştük. Gerçekten bu doğru olsa da, kurumun durumu üzerine bu dehşet bir açıklamadır.)

Akademik kariyere başlayanlarınız erken başarı için büyük istemlerle karşılaşacak. Birçok üniversite ilk altı yıl içinde araştırma ve öğretim alanında önemli miktarda başarı bekler, ve bazıları çıtayı öyle yükseltir ki neredeyse insanüstü bir çaba gerektirir. Hakemli yayın sayısı ve ders verenin değerlendirmeleri “başarı anahtarları” ise, temel amacınız olarak gerçek kaliteyi alabilirmisiniz? Bu öğütlerimizi ciddiye alırsanız altı yıllık kısa bir sürede bu kadar isteği karşılayacak kadar zamanınız var mı? Bunlar gerçek ve zor sorulardır. Yardımcı doçentliğinizi nasıl kullandığınız uzun dönem mesleki başarınız için çok önemlidir, ve çalıştığınız kurumun beklentilerini de göz önüne almanız gerektiği açıktır. Fakat bu sorunlarla karşılaştığınızda, yardımcı doçentliğini kolaya kaçarak geçiren birinin, nasıl bir farklılık yaratacağını bilen biri değil, en iyi olasılıkla nasıl kolaya kaçacağını bilen bir doçent olacağını  hatırlamanızı isteriz.

Son olarak mesleki uygulama alanına dönersek, istatistikçiler için etik ilkeler  hakkında yazılanların çoğu, başkalarına verilerinin derlenmesi ve incelenmesinde yansız ve etkin yardım konusunda genel uygulamadaki doğru davranış biçimleridir. (1) mesleğin tüm varlık nedeni böyle bir yardımı sağlamak ve (2) bu etkinlik güç farkedilir ve tuzaklarla dolu olduğundan, bu anlaşılabilir.  Disraeli’nin aktarılan “yalanlar”ında örneklenen etik ilkeler ve toplumsal kuşkuculuk, istatistiğin aslında doğru olmayan önermeler için oldukça teknik ve hatta teknik açıdan doğru olan destek üretmede kullanılabileceğine işaret eder. Bunun yalnızca konunun tam teknik bir anlayışından yoksun istatistikçi olmayanların istatistik uygulamalarında ortaya çıkabileceğini bekleyebiliriz. Fakat istatistiksel yalanlar, tanımları gereği istatistiksel tartışmaların, doğru olsalar da olmasalar da, ahlak dışı kullanımlarıdır ve istatistikçileri olduğu kadar istatistikçi olmayanları da etkileyen toplumsal baskılardan doğarlar. O zaman mesleğin (ve kendinizin) toplumdaki güvenilirliğini korumak için ne yapmalısınız?

Öncelikle biliniz ki profesyonel bir istatistikçi asla bir mahkeme avukatı gibi davranmamalıdır. Hukuk her avukatın kendi müvekkili için en olumlu sonucu doğuracak bir görüş açısını savunduğu bir hasımlık modeli üzerine kurulmuştur. Yalanların ve yanıltıcı açıklamaların kullanılması hukuk davalarında yasaklanmış olsa da hukuki strateji belli bir görüş açısına göre en yararlı olan gerçeği (ya da gerçeğin bir kısmını) sunacak biçimde seçilmiş kanıtların kullanılması içerir. Fakat kararların tarafsız bir otorite (yargıç ya da jüri) tarafından verildiği bu duruşma modelinin temel bir özelliği,  tek bir tarafın sunduğu olguya dayalı olarak değil, ancak tüm tarafların iddia ve savunmaları dinlendikten sonra karar verilmesidir.

İstatistikçiler genellikle bu kadar iyi denetlenen bir taraflar sisteminde çalışmazlar. Eğer böyle bir ortamda çalışırsanız objektif bir analist ile bir avukat arasındaki fark konusunda duruşunuz mutlaka açık olmalı, ve asla ikincisiyken birincisi gibi görünmemeli ya da kendinizi öyle görmemelisiniz. Eğer bir kuruluş için çalışıyorsanız (kalıcı ya da danışman olarak) tanım gereği kuruluşun iyiliğine ilgisiz kalamazsınız. Ve desteklediğiniz bir amaç için gönüllü çalışıyorsanız, amaca ulaşma konusuna da ilgisiz kalamazsınız. İki durumda da profesyonel yargınızın (doğal olarak) doğru olmasını istediğiniz şey doğrultusunda gölgeleneceği gerçektir. Ve bu gölgelenmenin derecesine göre adil bir yargıya varamayacaksınız. Burada gerçek bir tehlike vardır. Disipline, meslektaşlardan birisinin tam yansızlık iddiasıyla ortaya çıkarak, işvereni ya da amacının yararına istatistiksel bir durumu abartmasından daha fazla zarar veren çok az şey vardır.

İstatistikçiler daha çok karar vericilere danışmanlık yaparlar. Bunu dikkatli ve iyi düşünülmüş bir veri derleme mekanizması tasarımı ve derlenen veriyi çözümleme yoluyla yaparız. Fakat burada “dikkatli ve düşünceli” sözcükleri önemli bir gerçeği dile getirir: Verilerin istatistiksel çözümlemesi yalnızca seçilen varsayımlar, modeller ve/veya öncül dağılımlar doğrultusunda yapılabilir. İstatistiksel bir çözümleme aslında veri ve varsayımlardan, kanıtlayıcı bilgiler çıkartmaktır. Ve yaptığımız işten kuşku duyan  Disraeli ve diğerleri tarafından iyi anlaşılmış olan güçlük burada yatar: belli veriler için nesnel açıdan uygun olan çözümleme yerine, daha çok çözümlemeyi isteyenin çıkarı doğrultusunda “bilgi”yle sonuçlanacak bir çözümleme seçilebilir.

Bu zorluğun tek “çaresi”, bilinenin bilgili, dengeli ve dürüst gösterimini içeren  ilkelere dayalı istatistik uygulamadır. “Beklenen”, “istenen”, “uygun” ya da “korkulanların en kötüsü dışındaki” de değil; “Bilinen”. Bunun, etkin ve etik doğrultuda hareket edecek istatistikçi için nasıl olması ve davranması gerekeceğine ilişkin anlamları vardır.

  • İstatistikçi, çalışılan konu hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Sağlam ve güçlü bir bigisi olmadığı konularda kendisini yetkin göstermemelidir. Gerçek veriler “bağlamından ayrı” değildir.
  • Öte yandan, istatistikçi “uygulama alanı konusu”yla ilgili bilgilerinin sınırlarını bilmeli ve bunu belirtmelidir. Veri ve değişkenlik her yerdedir. Onları nasıl kullanacağınızı bilmek, bilginizin sınırlı olduğu çeşitli bağlamlarda size önemli ve hatta olağandışı kavrayışlar kazandırabilir. Fakat çeşitli alanlardaki uzmanlarla birlikte katkı yapıyor olduğunuz gerçeği, o alanda yetkin olduğunuz anlamına gelmez. İstatistiksel uzmanlığın güvenilirliği üyelerinin bildikleri ve bilmedikleri konusunda dikkatli olmalarına bağlıdır. Uygulama alanı konusunun uzmanı olmadığınızı asla unutmayın.
  • Çözümlemesinin, istatistikçi’nin kendi örgütünde savunulabilir ancak yaygın olmayan eldeki verilerin yorumlanmasına izn verdiğini görmek için kendi yolunun dışına çıkmalıdır. Bu bir “baş belası” olmak anlamına gelmez, fakat tüm mantıklı bakış açılarına sahip olanlar tarafından verinin nasıl yorumlanacağını dikkatlice düşünmek anlamına gelir.
  • İstatistikçi, ne bildiğini, neleri varsaydığınıı, nelerin varsayılamayacağına karar verdiğini ve varsayımların hangi sonuçları desteklediğini içerecek şekilde tüm biliçli düşünce süreçlerinin sonuçlarını içeren kapsamlı raporlar yazmalıdır. Raporlarımız tüm mantıklı bakış açılarının üzerinde tartışılabileceği “eksiksiz ve yeterli” çözümlemeleri içermelidir.  Belirli bir uygulamaya ilişkin akla uygun yorumlardan birisinin “en iyi” olduğu sonucuna varırsanız, gerekçeniz konusunda kesinlikle saydam olmayı amaçlayın. İnsanlar model varsayımlarınızın tamamını kolayca görebilmeli, o modelden sonuç çıkarmak için hangi yolları izlediğinizi anlayabilmeli, ve yaptığınız tanılama ve dayanıklılık çalışmanıza ulaşabilmelidir.   Bu genelde geçerli olmakla birlikte, özellikle Bayesgil çözümlemeye ilişkindir. Ardıl bir dağılımın kullanıcısı, onun öncüle ne kadar güçlü bir biçimde bağlı olduğunu bilme hakkına sahiptir.  Dürüst istatistiksel çalışmanın saklayacak bir şeyi yoktur. Ne söylüyorsa onu söylüyordur. Farklı varsayımlar yapıldığında ya da farklı analiz yolları izlendiğinde  farklı sonuçlara varan noktaları gizlemeye çalışmaz ve varsayımların mükemmellikten uzak olduğunu veya sonuçların büyük ölçüde modele bağımlı olduğunu kabul eder.
  • Bir istatistikçi olarak  sadakatiniz, veri ve dikkatli varsayımlar  tarafından desteklenen sonuçları bulmak olmalıdır. Bu, varsayım seçim işini okulda gördüğünüzden daha zor bir hale mi sokuyor? Bunları, “X1, X2, …., Xn  bir birinden bağımsız F dağılımlı olsun.” gibi gözde yarı-akademik ifadelerimizden daha kişisel ve ciddiye almanız gerekir gibi görünmüyor mu? Bu varsayımlar kitaplarda gördüğünüzden daha fazla oranda matematiksel olmayan değerler içeriyor gibi mi görünüyor? Evet, bu ve dahası fazlası da var. Etik istatistik uygulama, tüm bakış açılarını bilerek ve tümüyle verilere dayalı olanın çok ötesinde kararlar vererek, sağlam karşılıklı anlayış edinmeniz için sorumluluk almanızı gerektirir.
  • Bilinçaltınızda dahi olsa “patronu memnun edecek ” analizlere yönelmediğinizden ya da sorunu gereğinden fazla basitleştirmediğinizden emin olmanız gerekir. Bu, demektir ki kendinizi veri teknisyeni ya da kiralık katil gibi göremezsiniz. Analiz sonuçlarından, kendinizin ya da başkalarının önceden amaçlanmış çıkarlarını ayrı tutarken, araştırma konunuz hakkında bildiğiniz herşeyi istatistiksel çalışmanızın özüne kattığınızdan da yeteri kadar emin olmalısınız. Bunu, karakter ve güven gücüne sahip olmadan yapamazsınız.
  • Verinin bariz ya da en olası açıklamasıyla yetinmemeli, veriyi tüm bakış açılarını içerecek şekilde incelemenin yollarını bulmalısınız. Bu, raporunuzu okuyan kimsenin bilemeyeceği kadar uzun ve sıkı çalışmanız gerektiği anlamına gelir. İşinizin tüm mantıklı bakış açılarını içermesi bağlamında verinin içerdiği tüm “bilgi”yi anladığınızdan emin olana kadar Kendine-dayanma, bütünlük arz eden ve sıkı çalışmayı içeren bir etik geliştirmeden bunu yapamazsınız.
  • Varsayımlarınızın ne söylediğini ve ne ima ettiğini tam olarak anlamalısınız. Uygulamanız bağlamında gerçekten sonuçlarını ve sınırlarını anlamadan, tekniğinizin sağlamlığına güvenerek “olağan varsayımların” kabul edilebileceğini öne sürmemelisiniz. Ve örtülü olarak varsayımlar yaptığınızı ve sonuçlarınızın geçerliliğinin bu varsayımların en tartışma götürür olanı kadar olduğu gerçeğini görmeden hiçbir istatistiksel metodu kullanmayın. Olabileceğiniz en iyi teknik istatistikçi olmaya adanmış olarak kalmadan, ve bunun ihtiyacınız olan her aracın ardındaki işlem tekniklerini olduğu kadar matematiksel argümanları bilmeyi ve anlamayı gerektirdiğini bilmeden bunu yapamazsınız.

İşte hepsi bu, genç bir istatistikçiyi izleyeceği yolda meşgul edecek yeteri kadar öneri.    Umarız,  en sıradan bir bağlamda bile “ciddi etik konular” bulup tartışan miyop çatlaklar gibi başınızı şişirmemişizdir.   Umarız ki en ciddiye alacağınız konu olarak ilke konusunu belirlersiniz.  Aksine, ahlaki düşünüş ve davranış ilkelerinin disiplinimiz için ne kadar önemli olduğunu şimdilik yeterince tartıştığımızı ve bu konulara bir bakış sağladığımızı düşünüyorum. Sizlerin de, bundan böyle iş ve öğrenim yaşamınızda da ilkeli olmaya büyük önem  vereceğinizi ve başkalarının da öyle olması yönünde çaba harcayacağınızı biliyoruz.

Yolunuz açık olsun, Değerli Genç İstatistikçiler!

Başvurular

Deming, W. E. (1986), “Principles of Professional Statistical Practice,” in Encyclopedia of Statistical Science,     Vol. 7, eds. S. Kotz and N. Johnson, New York:Wiley.

Des Moines Register (2001), “Western Iowa Tech AmongNation’s Fastest Growing Schools,” December 31, 2001, pp. B-1.

Huff, D. (1954), How to Lie with Statistics, New York: Norton.

International Statistical Institute (2010), Declaration on Professional Ethics Adopted by The ISI Council, 22-23 July 2010, Reykjavic, Iceland. http://www.iso-web.org.

National Academy of Sciences (1995), On Being a Scientist: Responsible Conduct in Research, Washington, DC: National Academy Press. Also available online at http://www.nap.edu/books/0309051967/html/.

Twain,M. (1924), Mark Twain’s Autobiography, New York: Harper&Brothers.


[1] Bu yazının ilk iki paragrafı ve bir kaç küçük değişiklik dışındaki  bölümü,

Vardeman, Stephen B.-Morris, Max D.(2003) Statistics and Ethics:Some Advice for Young Statistician, The American Statistician, 57 (1): 21-24’den Türkçeleştirildi.

[2] ASA(1999) Ethical Guidelines for Statistical Practice  (Türkçe’ye uyarlanmış kısaltılmış biçimi için Bknz. Meslek Değerleri ve Etik İlkeler)

Updated on 27 Nisan 2018

Bir yorum yapın